Samsun Üniversitesi Düşünce ve Sanat Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (DÜSAM), Öteki Buluşmalar 2021 dizisi kapsamında Dr. Mustafa Uğur Karadeniz’in moderatörlüğünde Hüseyin Etil’i ağırladı.
Online bir platform üzerinden gerçekleştirilen programda “Şair ve Savaşçı: İsmet Özel’in Bir Partizan Olarak Portresi” başlığı altında yaptığı konuşmayla Etil, İsmet Özel’in şair kimliğiyle siyasi kimliğine dair değerlendirmelerini karşılaştırmalı bir şekilde izleyenlerin dikkatine sundu.

“Türkiye’de bence İsmet Özel çalışmalarında yolun başındayız”
Carl Schmitt’e ait bir teorinin İsmet Özel üzerine yazdığı kitapta Türkiye’ye uygulandığı fikrine katılmadığını belirterek sözlerine başlayan Hüseyin Etil, “Carl Schmitt’in üçüncü dünyadan ya da o dönemin sömürge ya da yarı sömürge ülkelerden çıkartılmış belli pratiklerin üzerine bir teori kurduğunu, teorinin pratiğinin bu ülkelere ait olduğunu düşünüyorum. O nedenle Schmitt’ten kalkıp İsmet Özel’i ele almak yanlış olur. Bir diyalektik kurulmalı ve bu diyalektik belirlenirken pratiğin bize ait olduğunu, antiemperyalist mücadeleye ait olduğunu ihmal etmemek gerekir. Türkiye’de bence İsmet Özel çalışmalarında yolun başındayız. Bu kitap da aslında bir başlangıç kitabı olarak öne çıkıyor. Tabii bu mütevazılık olsun diye değil, sosyolojik bir tespit olarak söylüyorum. Burada eleştiri kültürünün açılması sürecinin başında olduğumuzu düşünüyorum. Biraz beğeni kültürünün eleştirisinin yavaş yavaş geliştiğinin yani beğeniden eleştiriye geçildiğini düşünüyorum. Türkiye’de uzun zamandır bu eleştiri kültüründe bir şey var. Bir kısırlık, bir yüzeysel, bir güdüklük, bir sekterlik hâkim. Son yıllarda da bu sekter iyice arttı” dedi.

“Eleştiri ile eser arasındaki bağ kopuk”
İsmet Özel konusunda literatürdeki probleme dikkat çeken Etil, “İsmet Özel’in meydana getirdiği eserler ile onun hakkında yazılanlar arasında bir asimetri var. Bu asimetrinin kapatılması gerekiyor. Onun eserleri ne kadar derinlikli ve zengin ise hakkında yazılanlar biraz fakir ve yüzeysel kalıyor. Bu eleştiri ile eser arasındaki bağın kopuk olduğunu aslında bize gösteriyor. Tabii bunun bir tarafı İsmet Özel’den kaynaklanıyor. İsmet Özel okurlarını net olarak ikiye bölen bir isim. Dostlar ve düşmanlar olarak bölüyor. Bunun da bir etkisi var. Ama onun da ötesinde Türkiye’deki eleştiri kültürünün kendisinden de kaynaklı bir problem var. Dolayısıyla eleştiri ile eser arasındaki bağın kopukluğunun yeniden kurulması gerektiğini düşünüyorum. Bunun altını çizmek ve bu eleştiri ile nitelikli metnin arasındaki bağlantıların kurulması gerektiğini düşünüyorum. O anlamda kitabın bir ölçüde en genel mantıklarından bir tanesi bu beğeniden eleştiriye geçiş. Yani beğeniden kast ettiğim şu, rastlantısal yorumlar, dağınık, tutarsız, iğreti yorumlardan daha teorik bütünlüklü yorumlara geçtiğimizi düşünüyorum. Eleştiriden kastettiğim karşı çıkmak anlamında değil, edebiyat eleştirisi açısından daha teorik, daha az eğreti, sarkmayan ve belli başlı modeller içerisinde, kavramsallaştırma içerisinde bu tarz iyi metinlerin okunması ve analizi anlamında bunu söylüyorum. Çünkü bugüne dek İsmet Özel yorumları çok fazla kişiselleşmiş ve bütünlüksüz” diye konuştu.

“İsmet Özel ile alakalı hepimizin önümüzde duran soru, konumlandırma”
“İsmet Özel’i beğeniyorsun, beğenmiyorsun, karşı çıkıyorsun ya da fazla anekdot anlatıyorsun” diyerek sözlerine devam eden Etil, “İsmet Özel ile alakalı çok ciddi anekdotlar var. Sözlü kültüre ait anekdotlar bunlar. Ama hiçbiri yazılı kültürde eleştiri alanında yer etmiyor. İsmet Özel gibi birisi açısından bunun ciddi bir asimetri oluşturduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla bunun kapatılması gerektiğini, daha tutarlı, bütünlüklü bir eleştiriye ihtiyaç duyduğumuzu düşünüyorum. İsmet Özel konusunda aynı benim kitabımda temel noktalardan bir tanesi bir konumlandırma meselesiydi. Yani İsmet Özel ile alakalı hepimizin önümüzde duran soru konumlandırma. ‘İsmet Özel nerede duruyor?’ sorusuydu. Konumlanmanın, mevzilenmenin bir ölçüde 60-70’li yılların entelektüel kültürü açısından da anlamlı bir şey olduğunu düşünüyorum. Çünkü o dönemlerde entelektüel alanda bir şeye karşı olarak bir konumlanma kültürü söz konusuydu. Diyalektik bir gelişim söz konusuydu. Bunu İsmet Özel kendisine yönelik olarak açıklıyor, göreli gelişim yani bir şair diğerine göre bir yerde konumlanıyor. Bir siyaset diğerine göre bir yerde konumlanır ve orada entelektüel ve politik konumlanmalar var. Dolayısıyla bu konumlanmalara odaklanmakla birlikte bir ölçüde o dönemin tarihsel, politik ve poetik bağlamlarına bakmak gerektiğini de aslında bize gösteren bir şey. Tabii bu konumlama mantığının, göreli mantığının, göre mantığının aslında bir ölçüde modernliğin kendisiyle yakından ilişkisi olduğunu biliyoruz” şeklinde konuştu.
“Şair ve Savaşçı: İsmet Özel’in Bir Partizan Olarak Portresi” başlıklı konuşma, dinleyenlerin aktif katılımı, soru ve katkılarıyla sona erdi.